Popüler Yayınlar

31 Ekim 2014 Cuma

KÜLTÜREL SANATLA TİCARİ SANATIN ARASINDA OLMAK ya da FAŞİZME KARŞI BRECHT DURUŞU

(SAHNE DERGİSİ - Sayı.61 - Polat İNANGÜL)
(Ah Hollywood ile Brecht Dosyası, Adlı Oyunların Yöntembilimsel Açıdan Karşılaştırılması)

Hitler Almanyası olduğu kadar, II.Dünya Savaşı sonrası Amerika’sı da kitleler üzerinde derin etki bırakmıştır. Nazi zulmünden kaçan Avrupalı aydın ve sanatçılar için ABD bir sığınma noktası olmuştur. Ancak bu aydın sınıf burada da aradığını bulamamış ve Amerika’nın sancılı bir dönemi olan McCarthy Dönemi’nin (komünist avı) kurbanları olmuşlardır. Onlarla birlikte ABD’li aydınlarda bu süreçten payına düşenleri almıştır. Başta dünyaca ünlü komedyen Charlie Chaplin, yazar Lillian Helman, Arthur Miller, tiyatro kuramcısı ve yönetmeni Bertolt Brecht bunlardan sadece birkaçıdır. Bu dönem birçok aydın ve sanatçı sorgulamadan geçirilmiş ve bu “cadıkazanı”ndan nasibini almışlardır. Geçmişinde sayısız utanç verici uygulamalara sahip olan Amerika, acı ve haksızlık dolu McCarthy dönemiyle de sanat ve edebiyat dünyasına çok katmanlı bir malzeme olmuştur. Burada inceleyeceğimiz her iki oyunda (Christopher Hampton: Ah Hollywood, George Tabori: Brecht Dosyası) II.Dünya Savaşı sırasında Amerika göçmenlerini yaklaşık aynı dönemde farklı açılardan ele alan oyunlardır. Bu oyunlarda en belirgin ortak nokta ise Alman tiyatro adamı Bertolt Brecht’in konu edilmesidir. Brecht epik tiyatronun kurucusu ve kuramcısı olarak XX.Yüzyıl tiyatrosuna damgasını vurmuş önemli bir tiyatro adamıdır. Aynı zamanda tiyatro dünyasına kazandırdıklarının yanı sıra yaşamıyla da birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Burada da göreceğimiz gibi, gerek C.Hampton, gerekse G.Tabori onun yaşamından kesitler alarak yarı kurgu, yarı gerçek oyunlar yazmışlardır.

G.Tabori 1914 doğumlu bir Macar Yahudisidir. Yükseköğrenimi Berlin’de tamamlamış ve sonrasında Budapeşte’de çevirmen ve gazeteci olarak çalışmaya başlamıştır. Daha sonra Londra’ya göç etmiş, 1947 yılında da önce Hollywood’a sonra da New York’a yerleşmiştir. Aynı yıl ABD’de bulunan Brecht’le tanışmış,  Brecht’in Galile’nin Yaşamı adlı oyununun İngilizce metninin hazırlanmasında Brecht’in yardımcılığını yapmıştır.  Daha sonra Brecht’in yapıtlarından bazılarını İngilizceye çevirmiştir. Yeni oyunlar yazan Tabori aynı zamanda Brecht, Strindberg, Max Frisch’in öykülerinden sahne için uyarlamalar da yapmıştır. Tabori’nin babası ve yakın akrabaları Auschwitz Kampı’nda Naziler tarafından öldürülmüşlerdir. Eserlerinden bazıları şunlardır:  Taşın Altındaki, Sol Elin Ahbapları, Mısır’a Kaçış, İtiraf Ediyorum, Kutlama, Kavgam, Weismen ile Kızılyüz, Bir Casus’a Ağıt, Brecht Dosyası.
Brecht Dosyası Tabori’nin son oyunudur. Oyunun 1940’lı yıllar da Brecht’in Amerika’daki sürgünü sırasında FBI ajanlarınca izlenmesini ve Senato Komisyonu tarafından sorgulanmasını kara güldürü türünde yansıttığını görürüz. Oyun aynı zamanda ABD’deki McCarthy baskı döneminin içyüzünü de ortaya koymaktadır.

“ ABD, II.Dünya Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş dönemine girmiştir. Rusya'nın güçlenmesi Amerikan hükümetini rahatsız eder. ‘Wisconsin eyaleti Cumhuriyetçi Parti Senatörü’ Joseph McCarthy, ülkede bir komünist avı başlatır. Pek çok aydın, politikacı, sanatçının hayatını söndüren bu ava çok az kişi karşı çıkabilir. McCarthy ve çalışanları komünist parti ya da sempatizanları hakkında kanıtsız suçlamalarla kötü bir şöhret kazanmışlardır”.[1]

Oyunda bu durumun örneklerini bulmak olasıdır. Başta komşusunu dahi ispiyonlayan muhbirler, gizli dinleme ve izleme araçları, homoseksüel FBI ajanları, Hollywood yıldızlarının özel yaşamlarının takip altına alınması, oyunun temasının bazı önemli parçalarıdır. Yöntembilimsel açıdan baktığımızda Tabori’nin kendisinin de bir süre gizli istihbarat ajanlığı yapmış olması, oyunun ustaca kurgusu için bir zemin oluşturduğunu düşünmeye yönlendirir bizleri. Bu bilgi oyuna bakış açımızda bizlere ayrı bir zenginlik katmaktadır şüphesiz. Özellikle sorgu sahnelerin sağlam diyalog yapısı ve karşılıklı bir düelloyu andıran çift anlamlı sözcüklerle kurulmuş konuşturma örgüsü bunun bir göstergesidir:

“1.D: Bay Brecht, ABD’de bulunduğunuz sürece komünist partinin herhangi bir toplantısına katıldınız mı?
BRECHT: hayır, sanmıyorum.
1.D: sanmıyor musunuz?
BRECHT evet.
1.D: emin değimlisiniz yani?
BRECHT yo eminim… evet evet, eminim.
1.D: komünist partisinin toplantılarına hiç  o atopherdlı eseri ile George talır.(Hitler İktidarı) ile Amerikan faşizmilantısına katıldınızmı?
katılmadığınıza emin misiniz?
BRECHT evet, sanırım öyle. Altı yıldır buradayım… burada bu… sanmıyorum. Siyasi toplantılarda bulunduğumu sanmıyorum.
1.D: siyasi toplantıları unutun. Birleşik devletlerde ki herhangi bir komünist toplantısına katıldınız mı?
BRECHT sanmam, hayır.
1.D emin misiniz?
BRECHT emin olduğumu sanıyorum.
1.D: Emin olduğunuzu sanıyorsunuz ha.”[2]

Belgesel nitelikteki bu oyunda, Hollywood’un birçok ünlüsüyle birlikte (Greta Garbo, Boris Karloff, Charles Laughton, Şarlo gibi) Brecht ve karısı Helene Weigel’i de görürüz sahnede. Bir dönemin cadıkazanına dönüşen bu atmosferden Brecht’de nasibini almıştır.

Yazar oyunu dilimler (epizotlar) halinde ele almıştır. Burada en son vedalaşma epizodunu saymazsak, oyunda sadece ilk ve son bölümler FBI bürosunda geçmektedir. Bu da bize ağırlıklı olarak sorgunun değil, sorgu sürecinin yazar tarafından ön plana çıkartılmak istendiğinin bir göstergesidir. Bu açıdan baktığımızda oyun öncelikli olarak Brecht’in sorgu sürecini ele almaktadır. Oyunda Brecht ancak en sonda karşımıza çıkar. Oyunun temelini oluşturan da bu dokuzuncu dilimdir. O ana kadar metin Brecht açısından hiçbir aidiyetlik taşımamaktadır. Çünkü Brecht’in geçirdiği bu sorgu süreci aynı zamanda bu avdan nasibini alan tüm aydınlar için de geçerlidir. Diğer bir deyişle dokuzuncu epizota kadar olan kısım küçük değişikliklerle o dönem için “tehlikeli” sayılan herkes için geçerlidir. Örneğin bazı isimleri değiştirerek bu durumu, Charlie Chaplin ya da Arthur Miller’a uyarlamak son derece uygundur. Metni Brecht üzerine yazılmış bir metin yapan dokuzuncu epizottur. Oyun burada Brechtleşir! Çünkü o sorgu anında Brecht kendi kıvrak zekasını, cesaretini ve sadakatini ortaya koyarak farkını gösterir. Binlerce aydın o sorgudan geçirilmiştir. Ancak Brecht belki de onların içinde en “tehlikeli” olmasına rağmen kendini savunmayı, dostlarını korumayı bilmiştir. Oyun özünde bu durumu anlatır bize.
Diğer yandan oyunda kimi zaman yer verilen Brecht’in şiirleri ile de, onun dünya görüşü hakkında okuyucuya bilgilendirilme yapılırken aynı zamanda da metne akıcılık kazandırılmıştır…

“Yedi Thebai’yi kim yaptı?
Kitaplarda kralların adları yazılı.
Kocaman kayaları kralları mı taşıdı?
Kaç kez yıkılan Babil’i
Kim inşa etti hep yeniden?
Altın pırıltılı Lima’da
İnşaat işçileri’nin evleri nasıldı? (…)[3]
 (…) ah biz ki
Dostluğun zeminini hazırlamak istiyorduk
Kendimiz dost olamadık.
Ama sizler, insanın insana yardımcı olduğu
Günlere erişirseniz eğer
Anlayışla anın bizleri.”[4]

Yani Brecht’in adını ilk kez bu metinde duyan bir okuyucu dahi aslında onun sosyalist bir düşünceye sahip olduğunu şiirlerinden tahmin edebilir ve böylece suçlandığı durum ile kendisi arasında bir paralellik kurulduğu halde, FBI ajanlarının elinden kurtulması okuyucuda Brecht’e karşı bir hayranlık doğurur. Diğer yandan ispiyoncu komşu Bayan Finnegan olduğu gibi, Brecht’i savunun Profesör Applebaum gibi dostları da vardır. Ancak Profesörün, Brecht’i savunması hayatının mahvolmasına neden olur. Brecht hakkında aradıklarını Applebaum’da bulamayan ajanlar onun küçük bir kıza tecavüz ettiğini ileri sürerler. Bu durum gerçek mi iftira mı oyunda açıkça belirtilmemiştir. Ancak oyunda ki birkaç veri iftira olduğunu kanıtlar gibidir:

“APPLEBAUM (kapıyı açıp haykırır) Defolun!
(Gallagher kapıya yürür, çantasını açar, birçok kız donu yerlere saçılı, çantayı Applebaum’un kafasına geçirir)”[5]

Buradan da anlaşıldığı gibi bir değil birçok kız donu çıkar çantadan. Bu durum bizde ajanların sorguladıkları kişileri emin olamadıklarında kurbanlarını küçük düşürecek planlar uyguladıklarını kanıtlar gibidir. Bununla birlikte aynı sahnenin sonunda Ajan Shine’ın Yahudice bir suçluluk duygusuna kapılmış gibi bir an duraklaması[6] da bizde suçlamanın yalan olduğu duygusunu doğurur. Kendisi de Yahudi olan Ajan Shine Yahudi bir aile olan Applebaumlar’a karşı suçluluk hissetmiştir.  Bayan Applebaum’un kolundaki toplama kampı numarası ve yine aynı epizottaki, şu diyaloglardan Applebaumlar’ın da Yahudi olduğunu anlarız.

“(… Gallagher  geri  gelir)
GALLAGHER: Şapkamı unutmuşum.
BAYAN APPLEBAUM: Cumartesi günleri başı açık dolaşmak doğru değil.”[7]

Bilindiği gibi cumartesi günleri Yahudilerin kutsal günüdür ve o gün Yahudiler başlarını şapka ya da benzeri şeylerle kapatırlar. Diğer yandan Profesör Applebaum’un bu olayın hemen peşinden intihar etmesi ise durumun bir iftira olduğu kanısını güçlendirir.
Tarihsel olaylara dayalı bu yarı kurgu yarı gerçek, acımasız, alay dolu diyaloglara sahip oyunda konuşturma örgüsüne baktığımızda tiradlar dışında diyalogların çoğunlukla kısa cümlelerden oluşturulduğunu görüyoruz. Bu ise oyuna basitliğe kaçmadan sadelik katıyor.
Oyunun yapısına baktığımızda ise tek perde ve kısa epizotlarla yazılmış olduğunu görürüz. Bu bize daha çok sinemasal bir anlatımı çağrıştırır. Benzer bir yapı yine aynı dönemi ele alan Christopher Hampton’un Ah Hollywood adlı oyununda da karşımıza çıkar.
1946 doğumlu C.Hampton,  Oxford’da eğitim görmüştür. Annemi En Son Ne Zaman Gördün adlı ilk oyunuyla tiyatro çevrelerinin beğenisini kazanır. “Yılın En İyi Oyunu” ödülünü kazanır. Burjuva komedilerinin yanı sıra toplumsal sorunları da ele alan oyunları vardır. Sinema ve TV için senaryolar yazmıştır. Diğer oyunları ise şunlardır: Vahşiler, İkramlar, Yardımsever, Viyana Öyküleri, Don Juan Savaştan Dönüyor…

II.Dünya Savaşı sırasında Almanya’yı terk ederek ABD’ye sığınan Thomas ve Heinrich Mann, B.Brecht gibi yazar ve aydınların, Hollywood'da geçen hayatlarını kurmaca olarak anlatan oyunda, Avusturyalı yazar Ödon Von Horvath anlatıcı olarak görev alır ve burada oyunun merkezine oturtulur. Oyunda Greta Garbo, Johnny Weismüller gibi film yıldızları da kısaca yer alır. Hollywood’da Brecht, Thomas ve Heinrich Mann gibi yazarlar, ancak Warner Brothers’a film senaryosu yazarak geçinebilmektedirler. Bu yazarlar zorunlu olarak ABD ticari yaşamına ve kültürüne ayak uydurmaya çalışırlarken, Alman sanatçılar olarak da ülkelerine olan sorumluluklarıyla karşı karşıyadırlar. Bu süreçte Brecht, sanat çevresini örgütlemeye çalışırken, T.Mann’ın fırsatçı tavrıyla, kardeşi Heinrich’in siyasal içtenliği, düşünsel bir çatışma olarak verilmiştir.


II.Dünya Savaşı’nda ABD’deki göçmen sanatçıların sorunlarını işleyen bu metinde Tabori’nin Brecht Dosyası ile benzerlikler bulmak olasıdır. Bu oyunda tıpkı Brecht Dosyası gibi epizotik yapısı, kısa anlatım ve geçişleri ile bizlere film senaryosunu andırır. Diğer bir benzerlikse oyunun Brecht Dosyası gibi yarı tarihsel, yarı kurgusal olarak ele alınmış olmasıdır. Ö.V.Horvath, gerçekte Brecht’le aynı dönemde yaşamış olmasına rağmen onunla tanışma şansı olmamıştır. Oyunda ikisinin karşılaşması Hampton’un yarattığı bir metafordur. Yine oyunda ki kurgusal bir metafor ise Horvath’ın yanındaki adamın, altında bulunduğu ağaca yıldırım düşmesi sonucu ölmesidir:

“HORVATH: (…) sığındığımız yerin çok yakınında rüzgar birdenbire bir ağacı devirmişti. Bu ağaç bizimkinin üzerine düştü. Başımızın üstündeki koca dal hafif bir emme sesiyle gövdeden koparak genç adamın kafasına çarptı. (Genç adam hiçbir ses çıkarmadan dizleri üstüne çöker. Sonra karın üstü yere yığılır. Işığın aydınlattığı kafasının arka tarafı yumurta kabuğu gibi ezilmiştir…)”[8]

Oysa bu ölüm biçimi Horvath’ın kendisinin ölüm biçimidir. Diğer yandan iki oyun arasındaki başka bir paralellikse, oyunların zaman olarak aynı dönemi ele almalarıdır. Yukarıda da dediğimiz gibi, her iki oyunda da Brecht karakteri karşımıza çıkar. Ancak Tabori’nin oyununda metnin hem öyküsel, hem de düşünsel anlamda ana ekseninde olan Brecht, Hampton’un oyununda öyküsel anlamda yalnız değil, T.Mann ve H.Mann ile birliktedir.
Oyunun temel çatışma noktası Avrupa’nın kültürel sanatı ile ABD’nin ticari sanatının karşı karşıya gelmesidir. ABD’de para tüm yaşama ve sanata egemen olmuşken henüz Avrupa değerlerini korumaktadır. Bunu şu sözlerden anlarız.

“HORVATH: Avrupa’da yoksul ama haysiyetli olabilirsiniz. Ama Amerika’da yoksul olmak onur kırıcıdır.”[9]

Aynı sorunu yazar ikinci kez Brecht’in ağzından dile getirir:

“BRECHT: Burada düşündükleri tek şey: satmak satmak satmak. Bizde ise kan, toprak, ırk saflığı. Burada satmak. Ellerinden gelse keneflerde sidiklerini satacaklar.”[10]

ABD’ye göç eden yazarların sanatsal yaratım ile sanatçının yaşam savaşı çelişkisi de bu noktada ortaya çıkıyor. Bu çatışma noktasında T.Mann oportünistçe bir tavır sergilerken, kardeşi Heinrich karısının ölümünden kendisini sorumlu tutarak hayata yenilir. Ancak yalnızca Brecht bu çatışmadan değerlerini yitirmeden ayakta durabilir. Bu üç karakter ABD’deki bu dönemin sancılı karakterlerinin birer temsilcisidirler. Heinrich, değerlerine sahip kalıp ancak zayıf düşen yenilen karakterlerin temsilcisiyken, kardeşi Thomas, “durumdan vazife çıkaran”ların temsilcisidir. Brecht ise, inandığı değerlere sahip çıkarak ne zayıf düşer, ne de bu sancılı süreci fırsat bilip kişisel çıkarlara boyun eğer. O gerçek bir sanatçı ve aydın örneğini temsil etmektedir. Bir başka anlamda, bu tavrıyla faşizme karşı öznel bir direniş, bir duruş yaratmıştır. Bu yönüyle de oyunda öyküsel anlamda ön planda olmasa dahi, oyunun iletisi açısından düşünsel boyutta ön plana çıkmaktadır. Bu açıdan Tabori’nin Brecht’i ile paralellik kurulabilir. Her iki metinde de Brecht karakteri ne yaptığını bilen ayakları yere basan bir karakterdir.
Metin dili açısından ise, Hampton, -tıpkı Tabori gibi- konu entelektüel bir nitelik taşımasına rağmen, oyun kişilerini didaktizme kaymadan yalın ve ironik bir dille konuşturmayı ustalıkla başarmıştır. Tarihsel olaylara dayalı bu acımasız, alay dolu diyaloglara sahip oyun, Brecht’in ABD’yi terk ediş sahnesi ile sona erer.
Sonuç olarak gerek C.Hampton’un Ah Hollywood’u, gerekse G.Tabori’nin Brecht Dosyası, Alman faşizmi (Hitler İktidarı) ile Amerikan faşizmini (McCarty komünist avı) karşı karşıya getirir. Aynı zamanda bu iki baskı arasında kalan sanatçı(lar)ın siyasal eylem ile sanatsal eylem ikilemindeki çıkmazlarını ele alırken Avrupa’nın kültürel sanat anlayışı ile ABD’nin ticari sanat anlayışının da çelişkisini vurgular.
                                                                                              Polat İNANGÜL

KAYNAKÇA 
BROCKETT, Oscar G. Tiyatro Tarihi, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara-2000
HAMPTON, Christopher, Ah Hollywood, Can Yayınları, İstanbul-1991
NUTKU, Prof.Dr.Hülya, Doktora Ders Notları, İzmir - 2005
TABORİ, George, Brecht Dosyası, Mitos-Boyut Yayınları, İstanbul-2000
ÖNDEŞ, Osman, II.Dünya Savaşı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1980



[1] ÖNDEŞ, Osman, II.Dünya Savaşı,  Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1980
[2] TABORI, George, Brecht Dosyası, Mitos-Boyut Yayınları, İstanbul-2000, S:51
[3] a.g.e S:21
[4] a.g.e S 32
[5] a.g.e S 25
[6] a.g.e S 26
[7] a.g.e S 26
[8] HAMPTON, Christopher, Ah Hollywood, Can Yayınları, İstanbul-1991 S:8
[9] a.g.e  S:28
[10] a.g.e S 45