Oliver Hailey’in Hey Işıkçı Adlı
Oyunu Üzerine Yöntembilimsel Bir Çözümleme
( Afrodisyas Sanat, Sayı: 47 Eylül- Ekim 2014 - Polat İNANGÜL)
( Afrodisyas Sanat, Sayı: 47 Eylül- Ekim 2014 - Polat İNANGÜL)
1932’de Teksas’da doğan
Oliver Hailey, oyun yazarı olmakla birlikte, televizyon dünyasında da popüler
isimlerden biridir. 1957 yılında The
Dallas Morning News adlı gazetede muhabirliğe başlayan Hailey, 1960’da
kendisi gibi gazeteci olan Elizabeth
Forsythe ile evlenmiştir. İlk oyunu olan Hey You Light Man (Hey Işıkçı) 1962 yılında dönemin sanattan uzak,
ticari kaygısı yüksek olan Broadway tiyatrolarına karşı tepkiyle gerçekleşen “Off-Broadway”de
New Haven’da sahnelenmiştir. Oyunun
ilk baskısı 1964’de New York’da The Yale
School of Drama Presents tarafından yapılmıştır. Televizyonun yaygınlaşması
ile ekonomik sıkıntıya giren tiyatro dünyasından, televizyona geçerek burada
dizi ve show senaryosu yazmaya başlamış, Karısı E. Forsythe ile de birlikte
birçok programa imza atmışlardır. Ayrıca ülkemizde de televizyonun ilk
yıllarında beğeniyle izlenen Mc Millan ve
Karısı (1971) ve Cosby Ailesi (1984) dizilerinin de senaryo yazarı olan
Hailey, 23 Ocak 1993’da yaşamını yitirdi. Başlıca
Yapıtları Şunlardır: Hey You Light
Man(1962), McMillan
and Wife(1971), The
Cosby Show(1984), I
Won't Dance(1981), Father's
Day(1971), First One
Asleep, Whistle(1966) Murder,
She Wrote(1984), Love
Sidney(1981), Family
(1976), Hollywood
Television Theatre.
Hey
Işıkçı’da sıradan sorumlulukları dahi yerine getirmekten aciz bir erkekle,
toplumda ezilmiş ve dört duvar arasına sıkışmış bir kadının hayal dünyasında ne
kadar geniş ve yaşam dolu olduğunu görürüz. Oyunda öne çıkan tema, düşgücü
olmakla birlikte, aidiyetlik duygusu, yalnızlık, sorumsuzluk, aşk, kan bağıyla
oluşan sevgi ve sevgisizlik, yerleşik kaygılara karşı çıkış gibi yan temalarda
söz konusudur.
Oyunu
özetlemek gerekirse, Ashley Knight ortayaşlı
bir oyuncudur. Evli ve iki çocuğu vardır. Ancak evliliği sorunludur. Karısı ve
çocukları tarafından aşağılanmaktadır çünkü Knight özgür bir yapıya sahiptir ve
bu yüzden sıradan insanın sorumluluklarını, aile reisi, babalık, iyi bir eş
v.b. yerine getiremez. Böylece evinden daha çok, çalıştığı tiyatroda sabahlar. Oynadığı
oyunun dekoru da bir ev dekoru olduğundan sahnede kalmak onun için daha
çekicidir ve çoğu gece eve gitmez. Yine böyle bir günün sonunda, sahnede
oturmuş, kendisine bir içki doldurmuş, pikaba da bir plak koymuştur. Ancak o
sırada seyir yerinde uyuya kalmış Lula
Roca ile karşılaşır. Lula alımlı bir kadın olmasına rağmen üzerinde
kendisine yakışmayan bir elbise vardır. Arkadaşı Mabel Le Grain ile oyun izlemeye gelmiş fakat uyuya kalmıştır. Uyandığında
sahnede Knight’ı görünce çıkmak ister. Knight ancak sahne arkasındaki kapının açık
olduğunu söyler fakat Lula buna sıcak bakmaz çünkü kocası bir tiyatroda teknik
elemanken kaza sonucu yaşamını yitirmiştir. Lula da kocası öldüğü için en yakın arkadaşı Mabel’in evine
taşınacaktır. Arkadaşının, Knight’in hayranı olduğunu ve kendisini zorla
getirdiğini söyler. Mabel ortayaşlı, bekar
fakat erkekler konusunda Lula’ya oranla daha fazla bilgilidir ve kısmen de olsa
dış dünyadan haberi vardır. Tüm bunlar onun Lula üzerinde etkili olmasını
sağlar. Knight ise Lula’ya bekar olduğunu söyler. Lula da ona
çocuklarının ölümünden bahseder. Çocukları kocası ile birlikte gittiği bir
piknikte kaza sonucu ölmüştür. Bu diyaloglar sürerken Knight Lula’yı bu gece
sahnede kalması için ikna eder. Ancak ikisi de birbirinden hoşlandığı halde aralarında
bir şey geçmez çünkü ikisi de bayağı gözükmemek uğruna duygularını bastırır.
Lula ertesi sabah Mabel’i Knight ile tanıştırmak için tiyatroya çağırır. Tam
Mabel ile Knight’ı tanıştıracağı sırada, ailesinin geleceğini öğrenen Knight
hemen oradan uzaklaşmaları gerektiğini söyler ve başka bir tiyatroya giderler.
Ancak ailesi onu orada da bulur. Lula burada Knight’in ailesi ile tartışmasına
hem tanık olur, hem de tartışmaya dahil olur. Knight’in gerçek isminin de Orville
Sheden olduğunu öğrenir ve kaçmasına yardımcı olarak her şeye rağmen onu
sevdiğini gösterir.
Oyunda
dramatik olan, günümüz kadınının önemli sorunu olan, “kocanın gölgesinde
varolma” duygusuda ki Lula’nın, kocasının ölümünden sonra kendisine aidiyetlik
hissettirecek bir arayışa girmesi ve bu arayış sonucu Knight ile tanışmasıdır.
Burada dramatik yapının ateşleyicisi, Lula’nın izlediği oyunun sonunda uyuya
kaldıktan sonra Knight ile geceyi geçirmeyi kabul etmesidir.
Yalnızlık Duygusu,
Ait Olma İsteği ve IV. Boyut
Hey Işıkçı, oyun alanında ve oyun süresince, oyunla gerçeğin birlikte
yaşanmaya başladığı ve gerçek ile düş gücünün iç içe geçtiği yapısı ile farklı
ve zengin bir kurgu içermektedir. Sahnenin kendisinin, kendisine malzeme
edilmesiyse oyunun yanılsama gücünü iki katına çıkarır. Oyunda yazar tiyatronun
kendisini konu alarak bir anlamda, aynaya ayna tutarak IV. boyuta ulaşmayı
başarmıştır. Bunlar sırasıyla şöyledir :
I.
Seyircinin
kendi gerçek boyutu. (Oyunu izlediği zamanı kapsayan süreç)
II.
Sahnede
oynanan tiyatro oyunu.
III.
Bu
oyunundaki sahnede yaşanan Lula ile Knight’in yaşadığı gerçeklik.
IV.
Lula
ile Knight’in yaşadığı gerçekliğin içinde, Knight’in ışıkçıya seslenerek,
projeksiyon (yansıtım) ve sahne ışıklarıyla
oluşturulan sanal ormanda ki düş gücü.
Bu açıdan baktığımızda oyun iki gerçek ve iki yanılsama olan dört boyut üzerine
oturtulmuş ve iki karakter üzerine kurulmuştur. Diğer yandan oyun her ne kadar
Knight’in öyküsü gibi gözükse de gerçekte, Lula karakteriyle, bireyin
yalnızlığından çıkarak, kendini bir yere ait hissetme duygusu üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Oyunda ki ana karakterlerin ikisi de (Lula ve Knight) yaşamın
belli bir dönümünde olumsuz bir deneyim yaşamışlardır. Bu yüzden kendilerini
farklı bir yerde ifade etmeye çalışırlar. Sürekli kocasının gölgesinde yaşayan
Lula için geçiş noktası, kocasının ölümüyle yalnız kalmasıdır. O dakikadan
sonra dayanacak ve kendisini ait hissedecek bir yer aramıştır. Böylece zaten
sınırlı çevresi olan Lula, arkadaşı Mabel’e sığınmaya karar verir çünkü Mabel
bir anlamda kocasının karşılığıdır. Kişisel erki yüksek ve Lula üzerinde hakimiyet
kurabilecek yapıdadır. Lula için Mabel son şans iken tesadüfen Knight’la
tanışır. Knight, Lula için sığınılacak yeni bir limandır. Üstelik Mabel’e
oranla daha uygundur çünkü karşı cinstir ve bu onda kadınsı duygular oluşturur.
Diğer yandan Knight belki de Lula’ya sadece Lula olduğu için değer veren tek
insandır. Bu Lula üzerinde büyük etki yapar ve ilk kez kadınlığının farkına
varıp birey olmaya adım atar. Oyunda bunu Mabel sahneye geldiğinde Lula’nın
sahnedeki tüm eşyalara tek tek ve rahatlıkla dokunmasından anlıyoruz. Lula
böylece kendinin oraya ait olduğunu ve oranında kendine ait olduğunu Mabel’e anlatmak
ister. Böylece Lula belki de ilk kez mutlu oluyor ve ilk kez ezilmişliğinin
öcünü alıyordur. Ancak bu oyuna kendini öyle kaptırır ki oradan çıkarken
aksesuarlardan bir kaçını almak ister. Oysa onlar gerçeği yansılayan oyunun
oyuncaklarından başka bir şey değildir. Bu yüzden Knight onları almasına izin
vermez ve Lula vazoyla küllüğü yere atıp kırar. Gerçekte kırılan Lula’nın
düşleridir. Böylece Lula bir kez daha yenilmiş olur. Ancak değişime başlamıştır
ve böylece Knight’tan söz alarak onunla gelebileceğini söyler:
KNİGHT :
Sana ihtiyacım var Lula Roca.
LULA ROCA : Ama
doğru değil bu.
KNİGHT : Doğru.
LULA ROCA : Sizin için ne yapıverdim ki?
KNİGHT : Yaptın.
LULA ROCA : Bırakmıyorsunuz
ki…
KNİGHT : Bırakacağım…
LULA ROCA : Dün
akşamdan daha fazla mı?
KNİGHT : Lula
arkadaşın burada.
LULA ROCA : Arkadaşım
böyle şeyleri bilir. Dün akşamdan fazlası olacak mı?
KNİGHT :
(Duraklama) olacak.
LULA ROCA : Söz
mü?
Oysa
Lula oyunun başında bir erkekle bir kadının bir arada kalmasının ahlaklıca bir
şey olmadığını söylemektedir. Buradan görüyoruz ki Lula artık değişmeye başlamıştır.
Bu değişim de Knight’in ve sahnede olmanın etkisi ise yadsınamaz. Knight’in
ışıkçıya seslenmesi ile gerçekleşen ve sanal görüntüden oluşan ormanda gezinti
Lula’nın düş gücünün uyanışa geçtiği andır. Burada Knight içinde benzer durum
söz konusudur. O da yaşamında bir çıkmaza girmiş ve çareyi hem soyut hem somut
anlamda tiyatroya sığınmakta bulmuştur. Yaşanan yalnızlıktan dolayı kendini bir
yere ait olma hissini burada da Knight karakterinde görürüz. Bu açıdan baktığımızda
yazarın bu tip tasarımıyla tiyatro, birbirine benzeyen bu insanların yollarını
kesiştirmiştir. Bu aynı zamanda seyirciye de bir iletidir. Böylece tiyatronun
aslında sanıldığı gibi tamamen bir simülasyon olmadığını gösterir. Çünkü o
kendi içinde gerçek yaşamları da yansıtmaktadır. Yazar bunu somut olarak Knight
ile Lula’nın yaşamından bir kesit sunarak bizlere anlatmaya çalışır. Burada
önemli olan Lula’nın düş dünyasında, kendisine gerçek bir dünya yaratması ve
bunun sonucunda her bir parçaya dokunarak gerçeklik duygusunu yaşamasıdır.
Böylece oyunda gerçek ile sanal olan öyle bir içiçe geçmiştir ki, ne zaman
gerçek, ne zaman sanal ya da oyun olduğu ayrımını net olarak koyamayız.
Burada
oyunun ana fikri için şu cümleyi kurabiliriz: “ne gördüğün değil, ne düşlediğin
önemlidir.” Lula, Knight sayesinde öğrenmiştir bu gerçeği… Son sahnede bunu
açıkça görebiliriz:
LULA : (Meydan
okuyarak) Burası güzel bir yer olabilir. O bana bunu gösterdi. (İçini çeker pikabı açar müzik yükselir bir
an hüzünlü düşüncelere dalar. (…) Bavulunu yere koyar sahne önüne yaklaşır.
Sete uzun süre bakar. Sonra seyirciye dönüp, gözlerini kapar. Hafifçe konuşur)
Hey Işıkçı ![2]
Burada
“Hey ışıkçı” diyerek seslenen Lula karakterinin değişimi ve bu değişimin
seyirci tarafından görülmesi, Lula için değişimin doruğa çıktığı andır. Bu
sahne aynı zamanda Lula’nın düşleriyle birlikte kendisi olduğunun bir
göstergesidir.
Özetlemek
gerekirse, yazar bireyin kendi yalnızlığını aşması için bir yere, bir şeye ait
olma duygusunu ve kendisine sığınacak liman arayışını düş gücüne yönlendirerek
asıl bulunması gerekenin kendi düş dünyamızda yattığını göstermek istemiştir. Bir
başka açıdan, yazar burada tiyatronun gücünden ve bilinen anlamdaki seyirlik
etkisinin dışında oyun olgusunu sahneden çıkararak ve onun yerine gerçek
yaşantıyı koyarak tiyatronun farklı bir etki alanına da dikkat çekmiştir.
Böylece her ne kadar oyunun etkisine katılıp yanılsamaya uğrasakta bunun oyun
olduğunu biliriz. Oysa böyle bir kurguyla yanılsama devam etmekte ve
karakterlerin gerçek yaşamı ile iç içe geçmektedir. Bu açıdan Hey Işıkçı, tiyatroya IV. boyut katarak
izleyiciyi etkileyen önemli bir oyundur.
Polat
İNANGÜL
KAYNAKÇA
Brockett, Oscar G. Tiyatro Tarihi, Dost
Kitabevi Yayınları, Ankara-2000
Hailey, Oliver, Hey You Light Man, Çeviren: Sevgi Sanlı, Yayımlanmamış Metin.
Prof. Dr. Nutku, Hülya, Oyun Sanatbilimi-Dramaturgi, Mitos-Boyut Yayınları,
İstanbul-2001
www.broadwayarchive.com